İki Arada Bir Derede Krallık
Büyük İskender’in bir rüyası vardı: Doğu ve Batı kültürlerinin sentezi. İmparatorluğunu Makedonya’dan İndus Nehri’ne kadar genişletti. Tam da birleştirmek istediği kültürlerin coğrafyasında siyasi hükümdar oydu artık.


Ama ömrü yetmedi. Toprakları bölüşüldü ve Helenistik Krallıklar ortaya çıktı. Doğuda bile Helen kültürü egemen oluyordu artık. Bunların arasından Fırat kıyısında küçük bir krallık çıkıp tarih sahnesinde yaklaşık 200 yıl bugün Adıyaman, Gaziantep ve Kahramanmaraş illerini kapsayan bölgede hüküm sürdü: Kommagene Krallığı.


Hanedanın dördüncü kralı Antiochos 2150 metre yükseklikteki dağın tepesine gömülmek üzere mezar odasını yaptırdı ve oraya gömüldükten sonra üstünün taşlarla örtülmesini emretti.


Ama en önemli ayrıntı şuydu: Doğu ile Batı arasında sadece siyasi değil, aynı zamanda kültürel bir sınır teşkil eden Fırat nehrinin dibindeki krallığını her iki taraftan da gelecek saldırılara karşı korumalıydı. Annesi de Helen kökenliydi. Soyunun hem Doğu’dan hem Batı’dan geldiğinin kanıtı olarak mezar höyüğünün doğusuna Pers tanrılarının heykellerini, batısına da Helen tanrılarının heykellerini diktirdi.




Kendisine “Adil Tanrı, Tanrı’nın tecellisi, Roma ve Helen Dostu” lakaplarını uygun gördü. Bir “tecelli” olarak tanrılarla tokalaştı. Bu siyasi manevrayla Kommagene yaklaşık yüzyirmi yıl kadar daha bağımsız bir tampon devlet olarak yaşadı. Kral Antiochos taşlarla örtülü o tümülüsün içinde ikibin küsur yıldır yatıyor. Bırakalım, yatsın.
